Gülüş Tasarımı

Diş hekimliğinin temel amaçlarından biri, doğal dişleri taklit etmek ve hastanın ihtiyaçlarına göre gülümsemesini en doğal ve estetik biçimde tasarlamaktır. Son yıllarda bu amaca ulaşmak için, yeni tedavi yöntemleri geliştirilmiştir.  

Diş estetiği; diş malzemelerindeki yenilikler, yeni teknikler ve teknolojiler sayesinde oldukça iyileşmiştir.  

Son on yılda göze çarpan en önemli gelişmeler arasında; 

  • Doğal estetik parametrelerin değerlendirilmesine dayanan evrensel estetik kuralların ve kılavuzların oluşturulması, 
  • Diş beyazlatma ve ileri restoratif tekniklerin yanı sıra protez malzemelerinin ve tekniklerin (zirkonyum, lamina protez, laminate vener, yaprak porselen, empress vs.) geliştirilmesi; ortodonti ve periodontoloji ile ağız ve çene-yüz cerrahisindeki ilerlemeler, 
  • Dijital diş hekimliği, dijital teknolojilerin bireysel ve estetik gülüşlerin 3 boyutlu planlama ve gerçekleştirilmesinde uygulanması yer almaktadır. 

 Gelecekte, yapay zekânın, estetik değerlendirme, gülüş tasarımı ve tedavi planlama süreçlerine etki edeceği düşünülmektedir. 

Estetik diş hekimliği, kendi başına özel bir disiplin veya diş hekimliği alanı değildir. Ancak koruyucu ve restoratif diş hekimliği, protetik diş tedavisi, ortodonti, periodontoloji gibi tüm uzmanlık alanlarının temel amaçlarından birini temsil eder. 

 Ağız ve Çene-Yüz Cerrahisi: 

Yüzün ve dişlerin görünümünü iyileştirme arayışı, eski tarihlere kadar uzanır. 18. yüzyılda, Pierre Fauchard’ın öncü çalışmaları ile modernleşen diş hekimliği, fonksiyonel ve estetik diş eksikliklerinin estetik bir şekilde tedavi edilmesini kolaylaştıran ayrı bir tıbbi disiplin olarak geliştirilmiştir. Koruyucu tedbirler, diş protezi malzemeleri ve kısmi ve tam protez yapım teknikleri sürekli gelişirken, estetik diş hekimliğinde en önemli atılımların görüldüğü tarih 20. yüzyıl olmuştur. 

Bir insanın yüzünün ve dişlerinin, sosyal ortamda o kişinin başkaları tarafından algılanmasına ve yargılanmasına etkisi olduğuna dair güçlü bilimsel kanıtlar vardır.  

Estetik açıdan güzel dişler 

  • Nezaket,  
  • Popülerlik,  
  • Zekâ   
  • Yüksek sosyal statü ile ilişkilidir.

Daha da önemlisi, kişinin kendi gülümsemesinin; mutluluğu, kendine güveni ve bazı psikolojik özelliklerle doğrudan ilişkili olduğu gerçeğidir. Yani çirkin bir gülümseme, nihayetinde psikolojik bozuklukları ve özgüven eksikliğini beraberinde getirmektedir. En büyük zorluklardan biri, her insanın gülümsemesinin, estetik ihtiyaçlarının ve güzellik anlayışının farklı olmasıdır.  

Son 100 yılda estetik diş hekimliği tarihine baktığımızda ve diş hekimliği bilim ve sanatına katkısı olan araştırmaları incelediğimizde şunlar görülmektedir; 

Gülüş Tasarımı

Estetik Kılavuzlar:

Doğal diş düzenlemelerini, pozisyonlarını, oranlarını, şekillerini, rengini ve morfolojilerini anlama ve doğal dişleri mümkün olduğunca taklit etmek, estetik diş hekimliğinin temelini oluşturur. Bu anlayış ve ilgili parametreler, on yıllardır, bilimsel çalışmalardan ziyade gözlemler ve algılara dayanan ve evrensel estetik kurallar ve kılavuzlarda konsolide edilen sayısız yazar tarafından değerlendirilmiş ve ortaya çıkarılmıştır. Bu klavuzlar izin verilen bir bireyselliğin önemini kabul ederken, normal ve hoş algılananların referans çerçevesini sunmaktadırlar. Bu kuralların çoğu, klasik protez diş literatürüne ve 1900'lerin başlarından itibaren total protez diş dizimlerine ilişkin araştırmalara dayanmaktadır. Tam protez yapımı için estetik kılavuzları tanımlamaya yönelik daha kapsamlı bir yaklaşım, 1900'lerin ikinci yarısında, diş ve gülümseme estetiğine olan talebin artmasıyla ortaya çıkmıştır. Daha sonra, estetik bölgedeki dental tedavinin değerlendirilmesini ve planlanmasını daha da tanımlayan ve standartlaştıran birçok çalışma ve sınıflandırma yayınlanmıştır. 

Dental ve fasiyal orta hat arasındaki ilişki genellikle diş estetiği değerlendirmesindeki ilk parametredir.  

Bir insan gülümsemekte iken görüntülenen diş yapısı miktarına göre gülümsemeleri sınıflandırılmıştır. Bu sınıflandırmada üst çene ön dişlerin, premolarların ve interproksimal papilların uçlarının %70 ila %100’ünün görüldüğü bir gülümseme, ortalama bir gülümsemeyle gösterilmiştir. Daha yüksek miktarlarda dişeti gösterimi “yüksek” bir gülümseme çizgisi olarak kabul edilirken, daha az diş gösterimi “düşük” bir gülümseme veya dudak çizgisi olarak sınıflandırılmıştır.  

 Ön dişlerin eğrisi, “insizyon çizgisi” dudakta bir anomali olmadığı sürece alt dudak ile paralel olmalıdır. 

Ön dişlerin ortalama boyutları literatürde net şekilde belgelenirken, şekilleri, morfolojileri ve yüzey dokuları büyük ölçüde farklılık gösterebilmektedir. Ön diş şekli seçiminde evrensel bir kavram tanımlamak için birkaç girişimde bulunulmuştur. 1914 de insan dişlerinin üç ana şekilde sınıflandırılabileceği sonucuna varılmıştır: dikdörtgen, üçgen ve oval. Diş şeklinin yüz hatlarıyla belirlenmesini önerilmiştir. Bununla birlikte, 2014 de yapılan 3 boyutlu (3D) diş ve yüz taramalarını karşılaştıran yeni bir çalışmada, yüz şekli ile ön diş şekilleri arasında bir ilişki bulanamamıştır.  

Benzer bir 3D analiz erkek ve kadınlarda ön dişler arasında ince farklılıklar olduğunu gösterirken, uzun zamandır devam eden kadınların yuvarlak, yumuşak, hassas dişlere (oval); erkeklerin ise kare, (açısal) dişlere sahip olması gerektiği paradigması, hiçbir zaman doğrulanmamış ve hastanın diş şeklini nasıl seçeceğine dair bilimsel olarak onaylanmış bir protokol de olmamıştır.

Diş oranları; dişe-diş oranları, dişin konumlandırılması, eksensel eğim ve düzen, yoğun olarak incelenen parametrelerdir (altın oran). Üst çene merkezi kesici dişlerin 3D konumuna ve açısına özellikle dikkat edilmiştir. 

 Estetik protez düzeneklerinde ve gülüş tasarımlarında en önemli belirleyici, altçene dinlenme pozisyonundayken üst çene merkezi kesici dişlerin insizal kenarlarının konumudur.                

Son zamanlarda yapılan birkaç çalışmada, estetik parametreler üzerinde profesyonel ve meslekten olmayan kişilerin görüşü arasındaki fark araştırılmıştır. Son sistematik derlemelerde, meslekten olmayan kişilerin diş estetiği problemleri için estetik kabul edilebilirlik eşikleri tanımlanmıştır. Diş estetiği tedavisini planlarken bu eşikler ve gülümseme parametrelerinin değişkenliği dikkate alınmalıdır. Ayrıca, en iyi estetiğin tanımı olmadığını ve bilimsel yöntemin uygulanmasının çok da kolay olmadığının bilinmesi gerekmektedir.

Diş Rengi: 

Doğal diş rengini analiz etmek, seçmek, dişleri dental malzemelerle restore ederken veya değiştirirken uygun rengi iletmek ve sonuçta uygulamak, estetik diş hekimliğinin en büyük zorlukları arasında olmuştur. 

Dişlerin rengi içsel ve dışsal renkler ile belirlenmektedir. İç renk, ışık saçılması ve ışığın mine ve dentin tarafından emilimiyle ilgilidir. Dış renk ise diş yüzeydeki malzemenin ışık geçirgenliği, emilimi, ışığın yansıması ve saçılması ile ilgili optik özelliklerin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Bir dişin rengi esas olarak dentin rengine göre belirlenirken, diş minesi ışığın saçılmasında küçük bir rol oynamaktadır. Demineralizasyon ve dehidrasyonun diş rengi üzerinde önemli bir etkisi olduğu kabul edilmektedir. Erkeklerde ve kadınlar arasında diş rengindeki anlamlı farklılıklar olmasa da doğal dişlerde yaş arttıkça daha koyu ve daha sarı olma eğilimi görülmektedir. 

Renk algısı, ışık kaynağından, izlenen nesneden ve gözlemciden etkilenmektedir. Bu nedenle, rengi başkalarına iletmek zordur ve bu amaç için birkaç renk ölçeği geliştirilmiştir. 1950'lerde rasyonel renk tonları düzenine sahip ilk diş tonu kılavuzları tanıtılmıştır. 1970'lerin başında, diş renginin değerlendirilmesi ve diş materyallerinin eşleştirilmesindeki zorluklar ve öneriler tanımlanmıştır. 1976 da tanıtılan CIE Lab * sistemi, renkleri renklerle ifade eden ve görsel algı ile ilgili farklılıkları hesaplayan ilk sistemdir. Gözdeki 3 ayrı renk reseptöründen (kırmızı, yeşil ve mavi) oluşan renk algısı teorisine dayanmaktadır. Renk iletişimi için en yaygın kullanılan HSB / HSV sistemidir. Renkleri, CIE Lab * ve diğer sistemlerle ilişkilendirilebilecek değer, renk ve kroma boyutlarında tanımlamaktadır. Bu arada algısal düzensizlikleri gidermek için birkaç başka formül daha geliştirilmiştir. Seramik gibi dental malzemelerin karmaşık içsel optik özelliklerinden dolayı doğal dişlerin renginin diş malzemeleriyle eşleştirilmesi büyük bir zorluktur ve asla tamamen mümkün olmayabilir. Diş malzemelerinin nihai görünümü ve renk uyumu, sadece kendi özel özellikleriyle değil aynı zamanda destekleyici dişlerin ve altyapı malzemelerinin renginden ve tüm seramik restorasyonlar için kullanılan yapıştırma materyalinden de etkilenmektedir. 

Değer, renk tonu ve kromaya ek olarak, yarı saydamlık, opaklık, yanardönerlik, yüzey parlaklığı ve ışıldama gibi ikincil optik özellikler (çoğunlukla floresan ve fosforesans), bir dişin görünüşünü belirlemektedir. Diş formunun ve yüzey dokusunun algılanmasında ışık ve ışık yansımasının önemi büyüktür.  1911 de ultraviyole ışıkla ışınlandığında dişlerin floresan özelliklerini açıklanmıştır. 1928 de dentin'nin mineye göre çok daha fazla floresan özelliğine sahip olduğunu gösterilmiştir. Bununla birlikte, flüoresansın normal ışık koşulları altında diş renginin görsel algılanmasına katkısı sorgulanmıştır. 

Renk değerlendirme ve eşleştirmeyi basitleştirmek ve standartlaştırmak için modifiye edilmiş renk eşleştirme teknikleri ve ayrıca rengi ölçen teknolojiler geliştirilmiştir. Ticari renk tonları ile görsel renk eşleştirme, en yaygın olanıdır. Ancak aydınlatma, yaş, cinsiyet, göz yorgunluğu ve görsel yeteneklerden etkilendiğinden bu değerlendirme tutarsız ve öznel olabilmektedir. Yeni ve daha doğru renk tonları kılavuzları geliştirildikçe renk tonu eşleştirme yeteneğini önemli ölçüde artmıştır. Renk ölçüm cihazları ve sistemleri, özellikle diş araştırmalarında, giderek daha popüler hale gelmiştir. Bunlar, spektrofotometreler, kolorimetreler, spektroradiometreler ve dijital görüntü analiz tekniklerini içermektedir. Doğru uygulandığında, renk ölçümleri için dijital görüntüleme sistemleri, rengin ötesinde görünüm niteliklerini ölçerken, spektrofotometri ile karşılaştırılabilir.  

Diş Beyazlatma (Bleaching):

Diş estetiğini iyileştirmek için muhtemelen en uygun maliyetli ve en invaziv prosedür, diş içinde renk üreten lekeleri veya kromojenleri gidermek amacıyla oksitleyici bir ajanın uygulanmasını içeren dişlerin vital olarak ağartılmasıdır. Spesifik etki mekanizması, leke moleküllerinin veya kromoforların renksiz bileşiklere parçalanmasını veya oksidasyonunu gerektirmektedir. Diş beyazlatma, 1800'lerin sonlarından bu yana, klor, oksalik asit, potasyum siyanid ve diğerleri dâhil olmak üzere çeşitli oksitleyici maddelerle gerçekleştirilmiştir. Bununla birlikte, ilk olarak 1800'lerin sonunda diş beyazlatması için rapor edilen hidrojen peroksit, o zamandan beri hayati değerde bir ağartma malzemesi olmuştur. 1900'lerin başında, ofis tipi vital ağartma, hidrojen peroksit beyazlatıcı ajanın ayrışmasını ve etkinliğini güçlendirmek için ısının kullanılmasını içermektedir. Bu teknik, 1989'da “nightguard vital bleaching” adı verilen “dişhekimi tarafından verilen, evde uygulanan” bir yaklaşımın ortaya çıkmasına kadar diş beyazlatma için en yaygın yöntem olarak kullanılmıştır. Bir karbamid peroksit beyazlatıcı ajanın iletilmesi için vakumla oluşturulan özel bir plastik kaşık kullanılmaktadır. Bu teknik, 1960'ların sonlarında kazayla keşfedilmesine rağmen, 1980'lerin sonlarına ve 1990'ların başlarına kadar yaygın bir şekilde kullanılmaya başlamamıştır. 2001 yılında, ince, tek kullanımlık sarmal şekilde plastik şeritlerle aktif hale getirilen düşük dozlu bir hidrojen peroksit beyazlatma uygulamasını içeren benzersiz bir diş beyazlatma sistemi tanıtılmıştır. Bu  diş beyazlatma sistemi çok popüler hale gelmiştir ve klinik çalışmalarda hem güvenli hem de etkili olduğu gösterilmiştir. 

Tüm ağartma işlemleri zamana ve konsantrasyona bağlıdır, konsantrasyon değişiklikleri ve uygulama süreleri, diş hekimi ve hasta tercihlerine bağlı olarak değişmektedir. Hidrojen peroksit ile yapılan vital diş beyazlatma prosedürlerinin belirtildiği şekilde kullanıldığında güvenli olduğu düşünülmektedir. Yan etkiler ve riskler arasında artan diş hassasiyeti ve diş eti tahrişi olarak sayılabilmektedir. Dişler tipik olarak, işlem daha sık tekrarlanmadıkça 1 ila 2 tonla beyazlatılabilmektedir ve yaklaşık bu beyazlık 1 yıl kadar kalabilmektedir. Daha fazla beyazlatma istenirse, laminat kaplamalar gibi restoratif yöntemler uygulanmalıdır. 

Bonding Restorasyonlar:

 Hafif hasar görmüş veya biçim ve pozisyon bozukluğu bulunan dişlerin estetiği kompozit diş materyalleri ile doğrudan ve dolaylı olarak eski haline getirebilmektedir ve minimum invazivlik ve doğal diş yapısının minimum bozulması ile hoş bir gülümseme elde edilebilmektedir.  Bunu mümkün kılan en önemli keşiflerden biri, 1955’te Michael Buonocore’un asit etch uygulamasıdır. Diş minesine kompozit dolgu maddesinin (rezin) yapışmasını sağlayabilen bir yüzey oluşturmak için mineye fosforik asit ile muamele edilebileceğini keşfetmiştir. Bu işlem mine-rezin bağlanmasını içeren hemen hemen tüm klinik prosedürlerin temelini oluşturmaktadır. 

1970’lerde “asitli etch tekniğini” keşfedilmesinden beri asit uygulaması

  • Ön ve arka diş rengindeki restorasyonlar,
  • Doğrudan ve dolaylı kaplamalar,
  • Diastema kapatılması, 
  • Periodontal splint,
  • Seramik restorasyonların yapıştırılması,
  • Rezin bağlı sabit diş protezleri
  • CAD/CAM (bilgisayar destekli tasarım/üretim) restorasyonlarının adezyonuna kadar uzanmaktadır.

1950’lerde Bonding işleminin daha karmaşık mekanizmaları değerlendirilmesiyle spesifik bonding maddeleri geliştirilmiştir ve özel bir dentin yapıştırıcı solüsyonu tanıtılmıştır. 1970'lerin sonlarındaki ikinci nesil sistemler dolgusuz rezinlerin halofosfor esterlerini içermektedir. Smear tabakasını kısmen çıkarmak için dentinin asitle aşındırılması işleminin yanı sıra hidrofilik rezin fosfat primer ve doldurulmamış bir yapışkan rezinin uygulanması esnasında, yeni nesil dentin bağlayıcı ajanların kullanılması gerektiği kabul edilmiştir. “Hibrit katman” önemli bir bulgu iken, smear tabakası kaplı dentin ile bağlanma 1990'dan önce çok başarılı olamamıştır. Smear tabakasının tamamen çıkarılması, dördüncü nesil yapıştırma sistemlerinin bir parçasıdır ve ayrı bir etch-durulama aşaması ve ardından birleşik bir primer-yapıştırıcı-rezin çözeltisinin uygulanmasını içermektedir. Beşinci nesil yapıştırıcılar all in one sisstemler ayrı bir asit-etch adımı gerektirmeyen kendiliğinden aşındırıcı yapışkanlar olarak adlandırılmaktadır, çünkü mine ve dentin smear tabakası ve hidroksiapatitin süzülmesi ve kısmen çözülmesiyle aynı anda hazırlanmakta ve prime edilmektedir. Mineraller ve yapışkan tabaka içermektedir. En yeni nesil hepsi bir arada yapıştırıcı, Bonding rezinin hazırlanması, astarlanması ve uygulanması 1 şişe içinde birleştirilmektedir.

Diş rengindeki koruyucu estetik prosedürler kavramını geliştiren buluş, Ray Bowen'in (1963) BIS-GMA rezin kompozitinin (bisfenol A, glisidil metakrilat) formasyonu olarak tarif edilmektedir. Bu formül ağız içinde hızla polimerleşebilen ve doldurulabilen eşsiz bir rezinden oluşmaktadır. Direkt estetik restorasyonlar için, bugün çeşitli kompozisyonlar, gölgeler, yarı saydamlıklar, viskoziteler ve sertleştirme modları içeren geniş bir yelpazede yeni ve geliştirilmiş kompozit rezin malzemeleri mevcuttur.

Mevcut bilimsel kanıtlar, posterior dişlerde klinik uzun ömür ile ilgili olarak kompozit rezin restorasyonlar ile karşılaştırıldığında amalgamı destekler gibi görünmekle birlikte, amalgamdaki cıva, yetersiz estetik özellikler ve daha invaziv ve kalıcı diş preparasyonlarına duyulan ihtiyaç, günümüz klinik uygulamalarında kompozit rezinleri desteklemektedir. 

Kompozit rezin bağlama ajanları ve Bonding teknolojileri; inley-onleyler, lamina kaplamalar ve rezin bağlı sabit diş protezleri gibi yapıştırılmış seramik restorasyonlar için yaygın olarak kullanılmaktadır. Seramik yapıştırma gelişmelerinden bazıları porselen dişlerin akrilik protez kaidelerine bağlanma girişimlerine dayanmaktadır. Feldspatik ve diğer seramikler, kompozit rezinlerden oluşan destekleyici diş yapılarına ve yeterli bağlama ajanlarına yapışarak önemli ölçüde güçlendirilmektedir. Optimize yapışma için, silika bazlı seramikler hidroflorik asit ve bir silan bağlama maddesi (önleyici) ile ön işleme tabi tutulmaktadır.

Protez Dişler:

Yüz özelliklerinin gözlemlenmesi ve geometrik değerlendirmeler tam protez ve sabit protez tedavileri için estetik kılavuzların tanımlanmasına yol açmıştır. 

Tarihsel olarak, hareketli ve sabit protezler için çok çeşitli malzemeler kullanılmıştır. Seramikler estetik ve dayanıklılığın olumlu bir kombinasyonunu sağlamıştır. 1886 da protez dişlerinde de tercih edilen bir malzeme olan porselenden yapılan kronlar piyasaya sürülmüştür. 

1960'lı yıllarda metal destekli porselen restorasyonlar, sabit tek ve çok üniteli protez restorasyonlar için standart olmuştur. Son 60 yılda, arka dişler için bile üstün fiziksel özelliklere sahip, doğal dişe benzer estetik sunan metal içermeyen tamamen seramik malzemelere yönelik gelişmeler kaydedilmiştir. Bunlar arasında alüminatlı feldispatik seramikler ve daha yakın zamanda, lösitle güçlendirilmiş feldispatik seramikler ve tek birim monolitik tamamen seramik restorasyonlar için lityum disilikatlar  bulunmaktadır. Lityum disilikat kuronların klinik uzun dönem başarısı 10 yıl sonra % 96,7 ile çok yüksektir. Fakat bu başarı kron sayısı arttıkça düşmektedir. Sınırlı fiziksel özelliklerinden dolayı, lityum silikat seramikler, çok üniteli sabit dental protezler için ideal değildir. 

Cam içine sızmış ve yoğun sinterlenmiş alüminyum oksit seramikleri, mükemmel klinik başarıya sahip ilk "yüksek mukavemetli" seramik malzemeler olarak kabul edilmiştir. Diş hekimliğinde en güçlü seramik ilk nesil polikristalin zirkonya, doğal estetik oluşturmak için üzerine kaplama porseleni uygulaması gerektirmektedir. İki tabakalı, porselen kaplanmış zirkonya restorasyonları başlangıçta seramikle tam bir uyum sağlamasa da kaplama porseleni yapım tekniklerindeki yeni gelişmeler bu tür komplikasyonları büyük ölçüde azaltmıştır. Monolitik restorasyonlar için yarı saydam ve çok renkli zirkon bileşimleri kullanılmaktadır. Mevcut tam seramik malzemeler, özellikle mükemmel uzun süreli başarıya sahip tam seramik rezin bağlı sabit diş protezleri,  bonding teknolojileriyle birlikte, çeşitli invaziv olmayan ve oldukça estetik tedavi seçeneklerini kolaylaştırmaktadır. Metal alaşımlarına ve yüksek mukavemetli seramiklere bağlanan rezinlerin, bağlanabilirliği silika bazlı seramiklerden daha zordur ve farklı yüzey işleme yöntemleri ve özel bağlayıcı maddeler gerektirmektedir. 

Dental materyallerdeki gelişmeler, özellikle 2000'li yılların başlarında yüksek mukavemetli seramik implant abutmentlerinin piyasaya sürülmesiyle, implant üstü protezlerdeki estetik sonuçları iyileştirmiştir. Seramik implant restorasyonları ve bileşenleri, metal abutmentlerden ve porselen ile kaynaşmış metal restorasyonlarından daha estetik sonuçlar sağlamaktadır. Klinik çalışmalar seramik ve zirkonyum abutmentlerinin yüksek başarı oranlarını göstermektedir. 

Estetik yumuşak ve sert doku defektlerinin pembe akrilik veya porselen ile protez yapımı, cerrahi müdahalelerin mümkün olmadığı veya sonuç ve uzun ömür açısından sınırlamalar olduğu zaman gerekli olabilir. Bu özellikle sabit ve çıkarılabilir implant destekli protezlerin, estetik ve işlevsellik kazandırmak için onlarca yıl boyunca kullanıldığı tamamen dişsiz çenede geçerlidir. 

Periodontal, Oral ve Maksillofasiyal Cerrahi:

“Beyaz” diş estetiğine ilişkin kurallar incelenirken “pembe” estetiğin önemininde de vurgulanması gerekmektedir. Bu yapılar, diş eti ve yumuşak dokuların yanı sıra dişleri çevreleyen destekleyici kemiği içermektedir. Dişeti dokusunun estetik görünümünü, morfolojisini ve sağlığını birçok faktör etkilemektedir. Bu nedenle, doğal dişler veya bunların yerine koyulmaları için sağlıklı, uyumlu ve estetik sert ve yumuşak doku desteği sağlayacak cerrahi ve cerrahi olmayan teknikler klinik başarı için gereklidir. 

1900'lerin başında I. Dünya Savaşı sırasında modern yüz rekonstrüktif cerrahisi prosedürleri tanıtılmıştır ve yüzdeki tüm kayıp dokuların rekonstrüksiyonu yapılmıştır. Estetiğe olan talep arttıkça, ağız boşluğu içindeki yumuşak doku ve kemiği yeniden oluşturmak için tıbbi cerrahi prensipler ve prosedürler uygulanmıştır. Bu prosedürler eksik dişleri restore ederken uyulması gereken kurallar haline gelmiştir. Yeterli bir temeli sağlamak ve protezleri uygun şekilde desteklemek için genellikle yeterli kemik yüksekliğinin ve genişliğinin yeniden yapılandırılmasını gerektirir. 

Yumuşak Doku Defektleri:

Yumuşak doku defektleri genellikle kök yüzeylerle veya açık olan kemik sırtlarla ilişkilidir ve serbest yumuşak bir doku grefti, flep prosedürü veya bunların bir kombinasyonu ile yeniden yapılandırılabilmektedir.  Bunun için çeşitli yumuşak doku kanadı tasarımları geliştirilmiştir. Kutanın defekte bitişik ve kısmi veya tam kalınlıkta olması gerekmektedir. Aktarma çeşitlerine göre (örneğin, rotasyonel veya ileri) sınıflandırılmaktadır. 

1985 de kök yüzeylerinde çeşitli dişeti defektlerinin bir sınıflandırmasını yayınlanmıştır. O zamandan beri, subepitelyal bağ dokusu grefti, dişler, dişsiz tepeler ve diş implantları üzerinde en uygun sonuçları vermiştir. Aselüler dermal matriks greftleri gibi yumuşak doku ikameleri, bir donör bölgesinin ve buna bağlı şekil bozukluğunun cerrahi olarak müdehale edilmesini önlemek için popüler hale gelmiştir. 

Eksik Kemik Sırtların Rekonstrüksiyonu:

Tipik olarak bir membran ve kemik greft materyalinin bir kombinasyonu olan kılavuzlu kemik rejenerasyonu, dişler ve implantların etrafındaki sınırlı kemik kusurlarını tedavi etmede başarılı olmuştur. Büyük kemik sırtının rekonstrüksiyonu tipik olarak otojen kemik veya kemik ikamesi ve yumuşak doku ile kaplanması ile daha kapsamlı bir iyileşmeyi gerektirmektedir. Doku flep ilerlemesi veya kontrollü doku genişlemesi ile yapılabilmektedir.

 Otogreftler, ksenograftlar, allogreftler de içinde bulunduğu farklı kemik greft malzemeleri geliştirilmiştir. Greft tekniği ve materyal seçimi restorasyon tipine ve greftin fizyolojik yükleme zorlukları ve kraniyofasiyal değişikliklere göre değişmektedir. Yüzün alt üçte ikisinin yüz görünümü, alt çene ve üst çene kemikleri ile doğrudan ilişkilidir. Yeniden yapılanmalarının yüz görünümüne etkisi büyüktür. 

Günümüzde daha az invaziv tedaviler, yeni biyomalzemeler, kök hücre tedavisi ve doku iyileştirme faktörleri oral dokuların yenilenmesini sağlamaktadır ve hasta konforunu arttırırken şekil bozukluğunu azaltmaktadır. 

Gülüş Tasarımı

CAD / CAM Teknolojileri:

Bilgisayar destekli tanı, tedavi planlama, tasarım ve üretim teknolojilerinin icadı; klinik ve laboratuvar adımlarının dijitalleştirilmesi ve basitleştirilmesi sayesinde estetik diş hekimliği üzerinde önemli bir etkiye sahip olmuştur. Hem optik tarayıcıyı hem de nümerik olarak kontrol edilen bir freze makinesini içeren bir diş CAD / CAM cihazı ilk olarak 1985 yılında tanıtılmıştır. İlk ticari klinik tipi hasta başı CAD / CAM sistemi 2006 yılında geliştirilmiştir ve aynı gün içinde diş kliniğinde diş renginde bir seramik diş restorasyonu optik tarama temelinde yapılabilir hale gelmiştir. 

Son 30 yılda, bir CAM sisteminin optik veya mekanik taramalarını içeren laboratuvar tabanlı CAD / CAM sistemleri dental teknolojide standart hale gelmiştir. Gelişmiş estetik ve fiziksel özelliklere sahip malzemelerden tahmin edilebilir, kesin ve güvenilir restorasyonlar sağlamaktadır. CAD restorasyonları, metal alaşımları, balmumlarını, akrilikleri, polimerleri, kompozit rezinleri ve çeşitli seramikleri şekillendirebilmekte, çoğaltılabilmekte ve üretebilmektedir. Erken CAD / CAM sistemleri inleyler, onleyler ve tek üye resterasyonlar ile sınırlı kalırken mevcut sistemler, tek bir diş restorasyonlarından sabit ve çıkarılabilir tam çene protezlerine kadar oldukça geniş bir alanda üretme olanağına sahiptir. Günümüzde, en belirgin ve doğru CAM metodu frezelemedir. Bununla birlikte, 3D baskı gibi ilave üretim teknikleri her türlü malzeme ve restorasyon için tercih edilen üretim şekli haline gelecek gibi görünmektedir. Maddi seçenek ve özelliklerin yanı sıra doğruluk ile ilgili önemli kısıtlamalar olsa da, diş tedavisi için 3 boyutlu metal ve seramik üretim teknolojileri gelişmeye devam etmektedir. 

Dijital Gülüş Tasarımı:

Klasik estetik değerlendirme ve tedavi kılavuzları 2 boyutlu ölçümlere dayanmaktadır. Taranan dişlerin ve yüzlerin 3Boyutlu 3D yüzey analizlerini içeren klinik çalışmalar, geleneksel paradigmaların aksine estetik bulgularda bazı değişiklikleri ortaya çıkarmıştır. Örneğin yüzler ve gülüşler tamamen simetrik değildir. Doğal ve harmonik gülüşler tasarlanırken ve planlanırken bu özellik göz önünde bulundurulması gereken dinamiktir. 

Konik ışın bilgisayarlı tomografi ve intraoral ve ekstraoral optik tarayıcılar, tüm ağız içi yapıların ve dokuların detaylı bir şekilde 3 boyutlu değerlendirmesine izin vermektedir. Özel bilgisayar programları ve yazılım araçları, daha sonraki restoratif, ortodontik, cerrahi ve multidisipliner tedavi için bir model oluştururken beklenen estetik sonuçların dijital olarak planlanmasını ve görselleştirilmesini sağlamaktadır.

Dijital gülüş tasarımını sunan ilk makalelerden biri 2002'de yayımlanmıştır ve videografide gülüşün dinamik analizini içermektedir. PowerPoint, Keynote ve Photoshop gibi bilgisayar programları, diş hekimlerinin ve teknisyenlerin, basılı fotoğraflar veya alçı modeller üzerine çizim yapmak yerine, bilgisayar ekranında gülüş resimlerine estetik referans çizgileri çizmelerini sağlamaktadır. Bu işlemleri basitleştirmek ve ideal diş oranlarını dijital görüntüye aktarmak için 2000'lerin ortasında birkaç bilgisayar programı geliştirilmiştir. 2008'de, ilk dijital gülüş tasarım protokolü, bir seri yüz, ekstraoral ve intraoral fotoğraf boyunca tamamen yüz yönlendirmeli olarak geliştirilmiştir. Daha sonra; 2 boyutlu fotoğrafları 3 boyutlu dijital modellerle birleştirmek, 3 boyutta estetik parametreleri doğrulamak ve geliştirmek için tamamen dijital bir formata geçişi sağlamıştır. “Dijital gülüştasarımı” doğal dişlerin, diş morfolojilerinin ve gülümsemelerin dijital tarama dosyalarının uygulanması sayesinde diş hekiminin estetik algısından veya teknisyenin manüplasyon becerisinden bağımsız olarak doğal estetiği kolaylaştırmaktadır.

Dijital gülüş tasarım araçları, yüz ve diş estetiği ile ilgili tüm diş hekimliği uzmanlıklarına faydalıdır. Dijital olarak tasarlanan ile gerçek klinik sonuç arasındaki muhtemel farklılıklar, gerçekçi olmayan beklentiler yaratmamak için dikkate alınmalıdır. Bu nedenle, planlanan durumun statik gülümseme fotoğrafları yerine dinamik video çekimi ile ideal bir şekilde belgelendirilen ve değerlendirilen bir intraoral mockup  ile görselleştirilmesi arzu edilen estetik için kritik öneme sahiptir. 

Estetik Diş Hekimliğinin Bugünü ve Geleceği:

Tüm teşhis, tedavi planlama, tasarım ve dijital üretim adımlarını tek bir sisteme entegre eden çeşitli yazılım programları bulunmaktadır. Doğal diş ve gülümseme algoritması kütüphaneleri, el yapımı mumlardan veya bilgisayar tarafından üretilen şekillerden daha üstün estetik sonuçları ortaya koymaktadır. Dinamik yüz ve dudak analizlerine dayanan gülüş tasarımı, öngörülebilirliği artırmaktadır ve estetik sonuçları iyileştirmektedir. Üç boyutlu yüz taramaları, dijital bir iş akışında intraoral taramalar, model taramalar ve koni ışını bilgisayarlı tomografi taramaları ile birleştirilmektedir. Yeni dijital gülüş tasarım yazılımı, dijital planlama ve işlem sürecine fonksiyonel parametreleri dahil etmek için dijital artikülatörleri ve çene izleme cihazlarını da içermektedir. Mevcut akıllı telefonlar ve diğer mobil elektronik cihazlar 3 boyutlu yüz taraması yapabilme özelliğine sahiptir. Bu uygulamalar, oldukça karmaşık birçok adımı otomatik olarak laboratuvar CAD yazılımlarına aktarılabilmektedir. 

Estetik, gülüş tasarımı, güzellik ve uyum algısı genellikle özneldir ve diş hekimine ve/veya diş teknisyenine bağlıdır. Gelişmiş dijital araçlarla hastalar, kişisel tercihlerine ve beklentilerine uygun doğal dişleri ve gülümsemeleri seçebilmektedir. Bunları sanal olarak veya fiziksel bir maketle deneyebilirler. Sanal ve artırılmış gerçeklik uygulamaları gülüş tasarımlarını gerçek zamanlı dinamik artırılmış gerçeklik simülasyonlarına ekleyebilmektedir. 

Gelecekte, yapay zekâ, tamamen hasta merkezli, doğal görünümlü, yüz ve diğer özelliklerle uyumlu olarak, kişisel diş bakımı sağlamak için estetik değerlendirme, planlama, tasarım ve tedavi süreçlerinin çoğunu otomatikleştirecek gibi görünmektedir. Bununla birlikte, diş tedavisinin estetik ve fonksiyonel başarısı için yapılan nihai test halen ağız içinde klinik olarak yapılmaktadır. 

Dijital planlama ve tasarım araçlarının ötesinde, yeni tedavi kavramları, üretim süreçleri ve ileri biyomalzemeler ağız sağlığı bakımının fonksiyonel ve estetik uzun vadeli başarısını daha da artıracaktır. Uzun vadede, biyo-mühendisliğin,  dişleri, yumuşak dokuları ve kemiği yeniden üretme ve büyütme yeteneği sayesinde bu araçları elimine edebileceği ve bunun; ekonomik olarak uygun bir şekilde sunulabilirlerse, dentofasiyal estetiği doğala uygun olarak eski haline getirebileceği veya oluşturabileceği tahmin edilmektedir.

Estetik diş hekimliğinin geleceği, bir diş hekimi veya diş teknisyeninin becerisinden bağımsız olarak ve her hasta için erişilebilir olan doğal güzellikte estetik varyasyonları oluşturan ve kopyalayan araçlar geliştirmektir. 

Sonuç 

Estetik diş hekimliği, diş hekimliğinin tüm klinik uzmanlık alanlarının vazgeçilemez bir parçasıdır ve son 100 yılda, özellikle gülüş tasarımına ve tedavi uygulamasına özel disiplinler arası iletişimi kolaylaştıran 3 boyutlu dijital araçların uygulanmasıyla büyük ilerleme kaydetmiştir. 

Ankara Ortodonti ve Estetik Diş Hekimliği  Gülüş Tasarımı